Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

daha iyi gitmek

  • 1 mieux

    I
    1 daha iyi

    Il fonctionne mieux que les autres. — Öbürlerinden daha iyi çalışıyor.

    2 aimer mieux tercih etmek
    II
    1 préférable daha iyi

    C'est mieux comme ça. — Böylesi daha iyi.

    2 santé daha sağlıklı
    n m
    1 daha iyi olma durumu
    2 faire de son mieux elinden geleni yapmak

    Dictionnaire Français-Turc > mieux

  • 2 aller

    I
    v i
    1 se déplacer gitmek
    2 partir pour gitmek
    3 mener götürmek

    Ce chemin va au village. — Bu yol köye götürür.

    4 İyi veya kötü olmak

    Ça va. — İyiyim.

    Il va mieux. — Kendisi daha iyi.

    5 convenir uymak

    Cette couleur ne lui va pas. — Bu renk ona uymuyor.

    II
    v aux
    gelecek zamanla ilgili

    Il va arriver d'une minute à l'autre. — Nerdeyse gelir.

    Il va pleuvoir. — Yağmur yağacak.

    n m
    1 trajet gidiş [ɟi'diʃ]

    J'ai voyagé debout à l'aller. — Gidişte ayakta yolculuk ettim.

    2 billet gidiş bileti
    un aller (et) retour gidiş dönüş bileti

    Dictionnaire Français-Turc > aller

  • 3 weit

    1. adj geniş; Kleidung bol; Reise, Weg uzun;
    im weitesten Sinne en geniş anlamıyla
    2. adv: weit besser çok daha iyi;
    weit blickend uzağa bakan;
    weit gefehlt! fam ne gezer!;
    ein weit gehender Vorschlag çok kapsamlı bir teklif;
    weit gereist çok yerler gezmiş;
    weit hergeholt inandırıcı olmayan;
    das ist weit hergeholt nereden nereye;
    es weit bringen başarılı olmak; epey yol katetmek;
    ich bin so weit ben hazırım;
    weit reichend geniş çapta etkili;
    weit und breit görünürde, ortalıkta;
    weit verbreitet çok yaygın;
    weit weg ( von -den) çok uzakta/uzağa;
    zu weit gehen fazla ileri gitmek;
    bei weitem nicht so gut hiç mi hiç o kadar iyi değil;
    von weitem çok uzaktan

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > weit

  • 4 outreach

    v. daha ileri gitmek, daha iyi uzanmak, aşmak

    English-Turkish dictionary > outreach

  • 5 outreach

    v. daha ileri gitmek, daha iyi uzanmak, aşmak

    English-Turkish dictionary > outreach

  • 6 в

    1) (где, в чем)...da; içinde

    в стране́ — ülkede

    в столе́ — masa içinde

    учи́ться в шко́ле — okulda okumak

    он спря́тался в куста́х — çalılar arasına gizlendi

    в э́том зале потоло́к вы́ше — bu salonun tavanı daha yüksek

    вот в э́том суть вопроса — işte sorunun özü bu

    бо́ли в поясни́це — bel ağrıları

    боль в желу́дке — mide ağrısı

    2) (куда, во что)...a; içine

    пое́хать в Москву́ — Moskova'ya gitmek

    положи́ть в стол — masa(nın) içine koymak

    визи́т президе́нта во Фра́нцию — cumhurbaşkanının Fransa'yı ziyareti

    нали́ть воды́ в стака́н — bardağa su doldurmak

    возьми́те ру́чку в пра́вую ру́ку — kalemi sağ eliniz içine alın

    он толкну́л меня́ в плечо́ — omuzumu dürttü

    тот толкну́л его́ в грудь — öteki onu göğsünden itti

    капиталовложе́ния в промы́шленность — sanayi yatırımları

    4) (через, сквозь)...dan

    я ви́дел в зе́ркало, как он вошёл — girişini aynadan gördüm

    смотре́ть в замо́чную сква́жину — anahtar deliğinden bakmak

    я уви́дел тебя́ в окно́ — seni pencereden gördüm

    5) ( когда)...da

    в октябре́ — Ekimde

    в сороковы́х года́х — kırk yıllarında

    в про́шлом году́ — geçen yıl

    в бу́дущем году́ — gelecek yıl

    в тот ве́чер — o akşam

    в пя́тницу — cuma günü

    в три часа́ — saat üçte

    во внерабо́чее вре́мя — çalışma saatleri dışında

    в три дня не сде́лаешь — üç günde yapamazsın

    раз в ме́сяц — ayda bir

    два ра́за в ме́сяц — ayda iki kez

    сто ме́тров в секу́нду — saniyede yüz metre

    бума́га в кле́тку — kareli kağıt

    широ́кий в плеча́х — (geniş) omuzlu

    рука́, со́гнутая в ло́кте — dirsekten bükük / bükülü kol

    он был в нару́чниках — elleri kelepçeliydi

    в жи́дком состоя́нии — sıvı halinde

    преиму́щество в четы́ре очка́ — dört sayılık avantaj

    челове́к в чёрном — karalı adam

    чемпио́н ми́ра в тяжёлом ве́се — ağır sıklet dünya şampiyonu

    де́ти в во́зрасте 10-12 лет — 10-12 yaşlarındaki çocuklar

    7) (при указании веса, размера и т. п.)...lık

    ве́сом в то́нну — bir tonluk

    цено́ю в два рубля́ — iki rublelik

    давле́ние в пять атмосфе́р — beş atmosferlik basınç

    бриллиа́нт в десять кара́т — on kıratlık pırlanta

    под угло́м в 30 гра́дусов — 30 derecelik bir açı altında

    ле́стница в де́сять ступе́ней — on basamaklı merdiven

    8) (при исчислении в мерах веса и т. п.) olarak

    в то́ннах — ton olarak

    в рубля́х — ruble olarak

    9) (при указании расстояния от чего-л.) mesafede, ötede

    в киломе́тре от дере́вни — köyden bir kilometre uzaklıkta / mesafede, köyün bir kilometre ötesinde

    в трёх ми́лях от бе́рега — kıyıya üç mil uzaklıkta

    в пяти́ киломе́трах южне́е го́рода — şehrin beş kilometre güneyinde

    в десяти́ ме́трах леве́е чего-л.on metre solunda

    10) (покрытый, запачканный чем-л.)...lı

    ска́терть в пя́тнах — lekeli masa örtüsü

    лицо́ его бы́ло в мы́ле — yüzü sabunluydu

    у неё ру́ки бы́ли в те́сте — elleri hamuruydu

    он вы́ступит в тяжёлом ве́се (о борце) — ağır sıklette / ağırda güreşecek

    он да́же в очка́х пло́хо ви́дит — gözlükle bile iyi görmüyor

    испо́льзовать что-л. в ли́чных интере́сах — (bir şeyi) kişisel çıkar için kullanmak

    ••

    в двух, трёх,... не́скольких, мно́гих места́х гл. взорва́ть, разорва́ть, ра́нить и т. п.) — iki, üç,... birkaç, birçok yerinden

    опубликова́ть рома́н в двух тома́х — romanı iki cilt halinde yayımlamak

    Русско-турецкий словарь > в

  • 7 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 8 nehmen

    nehmen <nimmt, nahm, genommen> ['ne:mən]
    vt
    1) ( ergreifen) almak;
    ich weiß nicht, was ich \nehmen soll ne alacağımı bilmiyorum
    2) (an\nehmen) kabul etmek;
    man muss ihn \nehmen, wie er ist onu olduğu gibi kabul etmek gerekir
    3) ( verlangen) istemek;
    er nimmt 30 Euro die Stunde saatine 30 euro istiyor
    4) (weg\nehmen) alıp götürmek; (heraus\nehmen) almak (-den);
    jdm die Hoffnung \nehmen birinin umudunu kırmak;
    sich dat etw nicht \nehmen lassen ( bestehen) bir şeyi elinden vermemek
    5) ( Bus, Zug) gitmek (ile);
    du solltest dir einen Anwalt \nehmen kendine bir avukat tutsan iyi olacak
    6) (ein\nehmen) almak
    etw zu sich \nehmen; ( essen) bir şey yemek; ( Kleinigkeit) bir şeyler atıştırmak; ( trinken) bir şey içmek;
    sie nimmt Pillen hap alıyor;
    ich nehme nie Zucker in den Kaffee ben hiçbir zaman kahveme şeker almam;
    \nehmen Sie noch ein Stück Torte? bir parça pasta daha alır mısınız?
    7) etw auf sich \nehmen bir şeyi üzerine almak
    jdn zu sich \nehmen birini yanına almak;
    jdn beim Wort \nehmen birinin sözüne inanmak;
    jdn ( nicht) für voll \nehmen birini ciddiye al(ma) mak;
    sie nahmen ihn in die Mitte onu ortalarına aldılar;
    er ist hart im N\nehmen metanetlidir;
    jdm etw übel \nehmen birine bir şeyden alınmak [o gücenmek]

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > nehmen

См. также в других словарях:

  • gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ilerlemek — nsz 1) Bulunduğu yerden daha ileriye gitmek, yol almak Vapur durmadan düdük çalarak ilerliyordu. H. E. Adıvar 2) Vakit geçmek Mevsimin ilerlemiş olmasına karşın hâlâ direnen bir iki gelincik ve papatya... O. Rifat 3) Daha güçlü, daha etkili… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gelmek — den, e, nsz, ir 1) Bir yere gitmek, ulaşmak, varmak Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı. B. S. Erdoğan 2) Geriye dönmek ... adamı Ödemiş ten aldım geldim, her masrafını çektim. N. Cumalı 3) Oturmaya, ziyarete gitmek Dün akşam amcamlar bize geldi.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kaçırmak — i 1) Kaçmasını sağlamak veya kaçmasına imkân yaratmak 2) Bir işi belirlenen zamanda yapamamak Maçı kaçırdım. 3) nsz Zor kullanarak yanında götürmek Kız kaçırmak. 4) Bir daha ele geçmemek üzere yitirmek Fırsatı kaçırdım. 5) Yararlanamamak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • fena — 1. sf., Ar. fenāˀ 1) İyi nitelikte olmayan, kötü Rüşvet aslında fena şeydir fakat daha fenası rüşvet ayıplığını kaybetmişliktir. B. Felek 2) Üzücü Bu savaş yılları o kadar fena ve ağır felaketler öğretmişti ki... H. E. Adıvar 3) İstenilen ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»